Anayasa Mahkemesi'nin “Kanunen Verilmemesi Gereken Kişisel Verinin İdari Makamlara Açıklanması ve Güvenlik Soruşturmasına Esas Alınması Nedeniyle Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine” İlişkin Kararı (Başvuru Numarası: 2014/7256 - Resmi Gazete Tarih ve Sayısı: 27.03.2019 - 30727)
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, 2014/7256 başvuru numaralı ve 21.05.2014 tarihli Fatih Saraman başvurusu hakkında 27.02.2019 tarihinde vermiş olduğu karar ile; kanunen verilmemesi gereken kişisel verinin idari makamlara açıklanmasının ve güvenlik soruşturmasına esas alınmasının özel hayata saygı hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir.
Başvuruya konu olayda başvurucu, Adalet Bakanlığınca yapılan sınavda başarılı olarak infaz ve koruma memurluğuna yerleştirilme hakkını elde etmiştir. Atanmasından önce hakkında Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu (Komisyon) Başkanlığınca güvenlik soruşturması işlemlerine başlanmıştır.
Güvenlik soruşturması kapsamında, Komisyon Başkanlığı ile Emniyet Müdürlüğü arasında yapılan yazışmada Emniyet Müdürlüğü, başvurucunun 18 yaşından küçük olduğu dönemde işlemiş olduğu hırsızlık suçu nedeniyle 5 ay hapis cezasına çarptırıldığını, cezanın ağır para cezasına çevrildiğini ve cezanın ertelendiğini bildirmiştir.
Komisyon Başkanlığı ilgili yazışmaya dayanarak Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, başvurucunun devlet memurluğuna atanacaklarda aranan şartları taşımadığı ve istihdam edilmesinin uygun olmayacağı yönünde görüş bildirmiştir.
Atama işleminin yapılmaması nedeniyle İdare Mahkemesi’nde iptal davası açan başvurucunun davası Mahkemece reddedilmiş ve hüküm Danıştay tarafından da onanmıştır.
Bunun üzerine başvurucu, idarenin kanuna (5237 sayılı TCK md. 53/4; 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu md. 10/3) aykırı olarak 18 yaşından küçükken işlediği suçun kayıtlarına ulaştığını, devlet memuru olarak çalışma hakkının elinden alındığını belirterek özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmıştır.
Anayasa Mahkemesince başvuru hakkında yapılan inceleme kapsamında İl Emniyet Müdürlüğü’ne başvurucu hakkındaki mahkeme kararının nasıl ve nereden tespit edildiği sorulmuş ve İl Emniyet Müdürlüğünce verilen cevapta başvurucu hakkında hırsızlık suçu nedeniyle hazırlık tahkikatı yapılmış olduğu, bunun üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı ile yapılan yazışma sonucunda söz konusu mahkeme kararının temin edildiği bildirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi söz konusu başvuruda, Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuki menfaatlerden birinin de bireyin mahremiyet hakkı olduğuna dikkat çekmiştir. Anayasa’nın, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun, 28.01.1981 tarihli Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunması Sözleşmesi’nin ilgili hükümlerine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadına atıf yapan Anayasa Mahkemesi, ceza mahkumiyeti ile ilgili bilgilerin de özel nitelikli kişisel veri niteliği taşıdığını vurgulamıştır.
Anayasa Mahkemesine göre, kamu görevlilerinin sadakat, tarafsızlık ve devlete bağlılık yükümlülükleri çerçevesinde devleti temsil eden ve milli güvenlik bakımından hassasiyet içeren bazı kamu görevlerine atanacak kişiler bakımından daha sıkı nitelikler aranması ve birtakım sınırlamaların getirilmesi doğal olsa da bu konudaki temel çerçeveyi çizen kanun ile buna bağlı olarak çıkarılacak kanun altı işlemlerin; kişilere, kamu makamlarına hangi koşullarda ve sınırlar içinde bu tür gizli tedbirler uygulama ve potansiyel olarak özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak gösterecek şekilde kaleme alınmış olması gerekir.
Anayasa Mahkemesi, belirli kamu görevlerinde çalıştırılacak personele uygulanan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının dayanağı olan 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli İle Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un; soruşturma ve araştırmaya konu edilecek bilgi ve belgelerin neler olduğu, bu bilgilerin nerelerden elde edileceği, ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağı gibi konularla ilgili düzenleme içermediğini saptamıştır. Bu nedenle anılan Kanun’un konuyla ilgili temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olduğundan söz etmenin olanaklı olmadığı gerekçesiyle başvuruya konu müdahalenin dayanağı olan düzenlemenin kanunilik şartını sağlamadığı sonucuna ulaşmıştır.
Hem ilgili kanunlarda hem de Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği’nde kesinleşmiş ceza mahkûmiyetlerine uygulanması gereken kanun olan 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’na atıf içeren düzenlemelerin bulunmadığına dikkat çeken Anayasa Mahkemesi, söz konusu düzenlemelerin özel hayata saygı hakkını koruyacak güvencelerden yoksun olduğunu da saptamıştır.
Anayasa Mahkemesi somut olayda, çocukların işledikleri bir suç nedeniyle kamu görevlerinden sürekli olarak yasaklanamayacakları ilkesinin bir yansıması olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ilgili hükümlerinin ve 18 yaşından küçüklerle ilgili adli sicil ve arşiv kayıtlarının ancak soruşturma ve kovuşturma kapsamında değerlendirilmek üzere Cumhuriyet Başsavcılıkları, hâkim veya mahkemelerce istenebileceği yönündeki düzenlemelerinin göz önünde bulundurulmadığına da dikkat çekmiştir.
İlgili kanun hükümleri gereğince, bireylerin 18 yaşından küçükken işlediği herhangi bir suça ait kayıtların idari makamlara bildirilmesinin hukuken mümkün olmadığı sonucuna varan Anayasa Mahkemesi, açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir.